13 Mayıs 2015 Çarşamba

YETENEKLER ÜZERİNE...


Yandaki resimde gördüğünüz mavi renkli aracın havacılıktaki adı towcar,sarı renkli  ve uçağa bağlı olan kısma ise towbar deniyor. Tonlarca ağırlktaki bir uçağı park halindeyken apronun ortasına kadar itebiliyor, yani uçağın geri geri gitmesini sağlıyor. Bu araç olmazsa uçak aslında bir hiç çünkü geri geri gidemiyor yani geri vitesi yok :) Evet o haşmetli ve havada karadakilere oranla onlarca kez daha hızlı gidebilen bu muhteşem icadın geri vitesi yok !
 
Biz insanlarında çok çeşitli yetenekleri var, ancak çoğumuz bu yeteneğini keşfedip onu yönlendirecek bir towcar bulamıyor bulsa parlayacak! Eğitim sistemimiz de malesef yeteneklerin bulunmasına değil ortalama, itaatkar insan yaratmaya yönelik. Önümüzdeki yıllarda "herkes bir gün üniversiteli olacağından" artık diplomalarında pek bir değerinin kalmayacağına inanıyorum. Bilginin internet ortamında paylaşıldığı ve almaya açık olan zihinlerin bunu kaptığı ve geliştirebildiği bir dünya da akademik eğitim mutlaka önemini koruyacaktır ancak yeteneğin gelişmesini tetikleyen kişisel merakın olması ve yetenekli olana imkanın sunulması ile keşiflerin ve gelişmenin sadece diplomalılar ile gerçekleşmeyeceği inancındayım. Günümüzden örnek verirsek Mennan Usta veya Bill Gates'in  Harvard'tan atılması...

Ne yazık ki eğitim sistemi ve toplumsal telkinler bizleri sınırflı seçeneklere ve kimilerine göre daha prestijli mesleklere yönlendirmekte halen çok kararlı görünüyor! Ünlü piyanist İdil Biret hayatının bir döneminde kendisine şu soruyu soruyor. "Ben ne yapıyorum? Kime ne işe yarıyorum? Bir notayı şöyle veya böyle çalmak çok mu önemli? Belki de doktor olmalydım!
 
Sonra içine düştüğü bu çatışmayı yine kendisi çözüyor. "Yaptığım şeyi iyi yapmak ! İşte o zaman deliler gibi repertuar hazırlamaya başladım. Haftada iki konçerto! Ancak, o yaşlarda yapılacak bir delilik! Sonra çok okudum. Okuma oburluğum vardı. Özel merakımdan dolayı tıp, hukuk kitapları ama en çok felsefe, metafizik, tüm klasikler. İnsan sünger gibi alıyor, alıyor. Ama sonra, bütün bu aldıklarına uzaktan bakabilmek, bunları düşünebilmek, yorumlamak için durmak lazım...Elbette ki bütün bu okuduklarım çalışmalarımı etkiledi etkiliyor. Müzikte hiçbir notanın kesin ifadesi yok. Şu nota nasılsın, öteki nota iyi misin demek değil. Bir Brahms çalarken Alman romantizmini bilmelisiniz. Mallarme'yi bilirsen, Debussy'yi başka türlü çalarsın... Bütün bu okuduklarım dünyamı, hayalimi genişletti. yoksa yanlız piyanoyla sınırlı kalmak acıklı olurdu..." ( O Güzel İnsanlar S: 219-220 Zeynep Oral)
 
İdil  Biret burada ne güzel anlatmış yeteneğin adeta bir çiçek gibi sulanması ve bakım gerektirdiğini... Yeteneği önce keşfetmek sonra beslemek gerekiyor. Hepimiz eşit şartlarda doğmuyor veya çocuklarımıza aynı imkanları sunamıyoruz tıpkı doğada olduğu gibi... Ama bizi biz yapabilecek yeteneğimizi bulabilirsek yol alabiliyoruz...
 
Doğada ayakları olup, geri geri gidemeyen tek hayvan  kangurular! Daima ileri ve öne gidip zıplayabiliyorlar... Zıplayınca 7,5m yol katedebiliyorlar ve saatte 65km hızla koşabiliyorlar. Yani zıplama ve koşma konusunda NBA yıldızlarını kıskandıracak kadar yetenekliler...

3 Mayıs 2015 Pazar

BALIK VERME BALIK TUTMAYI ÖĞRET-2

Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın der Albert Camus. Bizim ülkede insanların nasıl öldüğünü burada açıklamama gerek yok son 4 ayda yayınlanan gazeteleri tarasanız kaç insanın bir caninin sadece "karısı olduğu" veya "potansiyel tecavüz edilebilir kadın" olarak görüldüğü veya "kartopu attığı" için öldürüldüğününe zaten tanıklık edebilirsiniz.
 
Bir önceki yazımda ilk belirleyici olarak aldığım"Infant Mortality Rate" denilen yani o yıl doğan 1000 bebekten kaç tanesinin 1 yaşına varmadan hayatını kaybettiğni göstereni oran üzerinde duracağım. Bu oran aslında ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile alakalı ve malesef oranı sıfır olan ülke mevcut değil. İlk olarak aşağıdaki tabloda AB üyesi ülkelerin en başında AET iken kurucu olanlarının yıllık ortalamalarını gösteren tablo ile en son üye olan ülkelerin ve bizim ülkemizin durumunu kısaca özetledim:


Ülkeler201120122013
HIRVATİSTAN444
ROMANYA121111
BULGARİSTAN111110
TÜRKİYE 191717
Kurucu Ülkeler201120122013
ALMANYA333
BELÇİKA444
FRANSA444
HOLLANDA 443
LÜKSEMBURG222
İTALYA333



Fazla söze gerek yok! Daha dün 1 Mayıs vesilesi ile verdiği mülakatta; Çatı Sanayici ve İşadamları Derneği (ÇATIDER) Başkanı M. Nazım Yavuz “Türkiye’de son 10 yılda 11 bini aşkın işçi iş kazasında vefat etti. Geçtiğimiz yıl 423 işçi inşaatlarda çalışırken, 298 işçi ise yüksekten düşme sonucu vefat etti. 2015 yılının ilk üç ayında ise 351 işçi iş kazasında vefat etti” dedi. (Kaynak : T 24)
 

Yaşama tutunmanın zor ölmenin kolay olduğu bir karneye sahip bir memlekette yaşıyoruz. Bu yukarıdakiler kayıtlara geçenler yani resmi olanlar, resmi olmayan daha belki de yüzlercesi var... 1 Mayıs kutlu olsun; yaptığı işe emek ve yüreğini koyan herkese !

13 Şubat 2015 Cuma

BALIK VERME TUTMAYI ÖĞRET-1

Boğaziçi köprüsünü geçip, Anadolu yakasında Fenerbahçe Stadyumu'na doğru seyrederken E-5 bağlantı noktasını hemen geçip sol tarafınızda Fikirtepe mahallesini gördüğünüz bölgede son bir kaç aydır Suriyeli dilenciler sizi karşılıyor. Karşılıyor diyorum çünkü tam o noktada trafik sıkışıyor ve bunu fırsat bilenler elinde pankartlarla karşınızda! Para istiyorlar! Burada dikkatinizi çekeceğim nokta para istemeleri değil bazılarının elindeki pankartlar üzerinde genelllikle "Suriye'den geldim açım!" "Suriyeliyim yardım edin!" gibi yazılar var ama ilginç olanı bu yazılar 55 punkto falan yazılmış koskocaman pankart belli ki ozalitçiden falan çıktısı alınmış ! Yani bu dilenme işi profesyonelleşmiş!
Olayın insani boyutu var ve bence de çok acıklı ama bu vicdan boyutundan bahsetmeyeceğim. Tam ben bu manzarayı yaşarken Sayın Başbakan ilk doğan çocuğa 300 ikinciye 400 ve üçüncü doğacak çocuğa 600TL verileceğini açıklıyor. Bu teklif belki bazılarına cazip geliyordur ama ben olayın gelecek ve istihdam ile ilgili tarafını da biraz deşmek istiyorum.

1) Öncelikle mevcut durum ve manzara nedir ?

Burada ilk belirleyici "Infant Mortality Rate" denilen yani o yıl doğan 1000 bebekten kaç tanesinin 1 yaşına varmadan hayatını kaybettiğni göstereni orandır. Dünya Bankası'nın derlediği verilere göre :


Otuz yıl öncesine göre,  bu oranı düşürmüş olsak dahi oran gelişmiş ülkelerinki kadar parlak değil! Bir sonraki yazımı sırf bu konuya ayıracağım.



2) Devlet kendi memuruna çocukların iaşesi  için ne kadar yardım yapıyor?
2015 Ocak çocuk yardımı memur maaş katsayıları belirlenerek aşağıdaki gibi olmuştur

0-6 yaş çocuk için  39.65-TL
6+     çocuk için      19.83TL

3) Ülkedeki işsizlik oranı nedir

TÜİK verilerine göre (2014 Ekim Haber Bülteni) tarım dışı işsizlik oranı %12.5



4) Zaten ilk üçü çok parlak görünmez iken esas kaygı verecek olan durum gelecek projeksiyonudur.

ve bu üçlü senaryo sonucunda ulaşılması muhtemel sonuçlar




Kaynak : http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15844

Toplam doğurganlık hızı  Bir kadının doğurabileceği ortalama canlı çocuk sayısıdır.

Uzmanlar bir ülkede nüfusun yenilenebilmesi için 15-49 yaş grubundaki bir kadının doğuracağı ortalama çocuk sayısının 2,10'un altına inmemesi gerektiğini vurguluyorlar.


Zurnanın tam da zırt dediği nokta aslında tam burası TÜİK 3'lü senaryo yapmış. Birinci senaryo için :

 "Toplam doğurganlık hızının doğal akışı içinde azalıp 2050 yılında 1,65’e düştüğü ve 2050 yılından sonra artışa geçip 2075 yılında 1,85’e ulaştığı doğurganlık senaryosu" yani doğal trend şu anda bı yönde...

Senaryo 2: Toplam doğurganlık hızının, 2020 yılında 2,11’e, 2050 yılında 2,5’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan kademeli artan doğurganlık senaryosu. 


Senaryo 3: Toplam doğurganlık hızının 2050 yılına kadar kademeli olarak 3’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan artan doğurganlık senaryosu. 


Senaryo 3 resmen kadına "Sen evinde otur, çocuk bak!" diyen bir senaryo veya kırsaldaki kadına "Sen kuluçka makinesine dönüş, şehirli kadın halledemedi bu işi! 10 -15 çocuk yap!" demek gibi bir senaryo! Senaryo iki de bundan hallice....

Senaryo 1 ise TÜİK kendisi doğal akışı içinde diyerek zaten eğilimin ne olduğunu söylemiş beklenen aslında bu senaryodur ve bu senaryoya göre 65+ yaşa sahip insanların 2075 yılında %27,7 olması beklenmektedir. 


Bu oran halihazırda %7,7 (2013 kesin verileri projeksiyon değil) iken dahi mevcut emeklilerin maaşları ile alabilecekleri bazı ürünlerin miktarı da böyledir: (Tüketici Hakları Derneği araştırması)





Kaynak : http://www.sozcu.com.tr/2015/ekonomi/14-milyon-aclik-sinirinda-740987/

Şu an çalışmakta olanların nasıl bir emekli maaşına sahip olacağına dair bilgileri zaten bundan 3 yıl önceki yazımda (Dünya Nüfus Günü İstihdam ve Gelecek)  vermiştim. Üzerine bu yukarıdakileri de ekleyin. Durum halihazırda bu ülkede çalışan ve emekli olacak bizler, bizlerin çocukları ve torunlarının sosyal güvenceleri açısından  çok parlak malesef görünmüyor.

Bu konular ile ilgili araştırma yapan ve fikirleri olanların fikir ve araştırmalarını buradan seve seve yayınlarım. Zira bu konulara çözüm bulmak o kadar kolay olmuyor. Benzer durumda olan Almanya örneği var diyeceksiniz ama o da 220 MİL-YAR Euro dış ticaret FAZLASI verdi.

Uzun lafın kısası gelecek ve istihdam olarak yukarıdaki ufka sahip ve 2014 yılında 84 Milyar dolar dış ticaret açığı olan bir ülke olarak Suriyeli vatandaşlara  ne çare bulunur bilemem ama  300, 400-TL için çocuk dünyaya getiren insan varsa bu ülkede sosyologların onları araştırması gerektiğine inanırım....





10 Şubat 2015 Salı

SAĞLIKTA PERFORMANS YÖNETİMİ NE DEĞİLDİR?

Performans yönetimi ile ilgili binlerce kaynak var ve bazı mesleklerde uygulama hatalarının ne kadar fazla olduğunu idrak etmek için İK'cı olmanıza bile gerek yok!
 
İki hafta önce özel sağlık sigortamın bana yıllardır bir lütuf gibi ücretsiz sunduğu  yıllık check-up taramasını yaptırmak üzere ilgili özel hastaneye gittim. "Bir izzet bir ikram, önce yanıma bir hostes verdiler, kızcağız  hiç yanımdan ayrılmıyor, kanı verelim, elektronuzu çekelim kahvaltınız bizden buyrun efendim.. Tahlil sonuçları vs gibi konularda bir check-up programıyla hastaneye gittiğimde önceliklendirildiğimi de bu sayede öğrendim.  Bir saat içinde sonuçlar hostes kızin elinde doğru doktora çıktık.
 
Doktor gayet düşünceli bir halde sonuçlarımı incelemeye başladı. Tahlil sonuçlarını hostes teslim aldığı ve bana göstermediği için sonuçlara dair hiç bir fikrim yok! Uzun uzun bakıyor arada olumsuz bir şekilde kafasını sallıyor... -"Yolundadır umarım herşey ben göremedim de sonuçları" dedim. Cevap -" Bu bizim işimiz sizin görmenize gerek yok oldu." Sonuç olarak kan ve idrar tahlilinde çok can sıkan bir şey olmadığına dair bir şeyler söyledi ardından elektroma uzun uzun ama epeyce uzun! baktıktan sonra ilginç bir pattern var bunu araştırmak lazım dedi. Sigara içip içmediğimi, alkol kullanıp kullanmadığımı, kızartma yeme sıklığımı v.s gibi rutin sorulara verdiğim "Hayır, nadiren" gibi cevaplardan sonra yine biraz düşünceli " Valla incelemek lazım daha önce çekilmiş elektronuz varsa mutlaka görmeliyim ilginç bir durum var incelenmesi lazım dedi." Hasta konumundaki ben "Ee peki bu pattern'i açıklayamazsak ne olacak?" diye sordum. "İleri tetkik lazım eforlu elektronuza bakacağız o da sonuç vermezse bakıcaz" gibi gizem dolu cümleler ile  ben biraz huzursuz oldum. Doktor hiç vakit kaybetmeyin hemen eski elektronuzu bulun getirin ben buralardayım falan diyor. Sonuç olarak eski elektro bulundu getirildi aynı "pattern!" orada da varmış, doğuştan da olabilirmiş vs vs ama her ihtimale karşı bir de koşu bandı üzerinde eforlu elekrom alındı! Tabi bu check-up hizmetine dahil değil ondan da bir olumsuz sonuç çıkmadı. Doktor bey bu durumu kıvrak! zekası ile nasıl sonuca bağladı dersiniz? Bizler doktoruz Ayşe Hanım binde bir ölüm ihtimali de olsa araştırmamız lazım, genç furbolcuları görmüyor musunuz? Bir anda sahanın ortasında yığılıp kalıyorlar açıklamaları ile sonuca bağladı. Ben de kendisine teşekkür edip odasından çıktım.
 
Bemim gittiğim özel bir hastane ve tahminim o ki: doktorlara yılda şu kadar kişiyi ileri tetkik için yönlendireceksin, şu kadar ciroluk laboratuvar hedefin var gibi İNSAN sağlığı üzerinden yürüyen hedefler koymuşlar! Aslında bu sadece tahmin de değil bunlarla ilgili doktor bir arkadaşımızın performans hedeflerini tutturamamasına şahit de oldum. Diyeceksiniz ki özellerin hepsi böyle ya devlette bu işler nasıl yürüyor?
 
İnternette biraz araştırdım  Çok yakın bir zamanda iki beyin cerrahı döner sermayeden daha fazla pay almak için, yapılmayan ameliyatları yapmış gibi göstermekle suçlanıyor mesela,  beyin tümörü alınan ameliyatta, beynin de bir kısmı alındı gibi gösteriliyor. Yine, boyun fıtığı ameliyatında, fıtığın dışında kemik de alınmış gibi sisteme farklı bir kod numarası giriliyor. Yapılmayan tedaviler ise SGK’ya fatura ediliyor. Durum nasıl mı ortaya çıkıyor? Aynı ameliyatlara girmelerine rağmen bazı doktorların tabiki daha fazla performans puanı alması üzerine !!!
 
Performans bir yönetim değil aslında denetim işi bana sorarsanız yönetemediğiniz bir işi de denetleyemezsiniz sonra işte bu çarpık hedefleri birileri alır etik dışı bir güzel kullanır !