13 Ocak 2012 Cuma

HAYATI DENGELEMEK VE KURUMSALLAŞMAK ÜZERİNE BİR YAZI...

Yeni bir yıla yeni umutlar ve yeni hedefler ile başladık. Aslında geçen ayı ölçü, ölçüt gibi kavramlarla ilgili yazarak tamamladığımdan rahatça söyleyebilirim ki, yeni yıl, yıl dönümü gibi kavramlar aslında biz insanoğlunun birer yanılsaması... Zira "Aynı nehirde birden fazla yıkanılmaz" deyişi gibi zaman akıp gittiğinden, gelen her yeni an  aslında bir yıl dönümü olmayıp bize her daim yeni...

Yenilenmek güzeldir  Yeni yılla birlikte, hayatımıza dair beklentilerimiz bizi motive edecek. Kimimiz iş hayatı  ile ilgili beklentiler içinde olacak veya hedeflerini gerçekleştirmeye kendini programlayacak. Yeni yılın gelişi ile cesaretlenecek, yeni iş arayacak veya maaş zammı, terfi gibi beklentiler içerisinde olacak, kimimiz özel hayatımızla ilgili beklentiler içerisinde olacak evlenme, ayrılma, çocuk sahibi olma gibi kararlar verecek… Yenilenmek güzel, verilemeyen kararlar bile  yeni yılın getirdiği o pozitif enerji  ile netleşecek. Ölçütümüz, 12 aydan oluşan döngüler üzerine kurulu olduğundan,  yeni yılla birlikte hepimiz bir yaş daha yaşlanacağız…

İş hayatı veya özel  yaşamla ilgili beklentilerimiz bir yana, gerçek olan belki de dünyadaki misyonumuzu sorgulamaya başlamamızdır. İçsel yolculuklarımızla olgunlaşırız.  Bu içsel yolculuklardan mahrum kalanlar genellikle kendilerini hep bir başkasıyla kıyaslarlar. (başkalarını ortalama kabul edip kendisini bağıl değerlendirmeye çalışan grup diyorum ben bunlara :)  Oysaki herkesin yolu farklıdır. Ama en çok acınası grup hayatında işi ve çalışma hayatı dışında sohbet çıkaramayan işkolik dediğimiz bağımlı gruptur. Bu grup içinde en tehlikeli olanlar ise sahip olduğu işi kaybettikleri takdirde başka hiçbir dikiş tutturamayacak olanlardır. Bahsettiğim bu gruptaki insanların   hırsını oturmamış bir kişilik üzerine oturtulmuş bazen tehlikeli bir mücadele gücüne bağlıyorum.

“Esaretin Bedeli”(Shawshank Redemption) isimli filmde bir sahne vardır. Tam 50 yıldır tutuklu olduğu Shawshank hapishanesinde kütüphaneci olarak çalışan Brooks şartlı tahliyesine birkaç gün kala başka bir mahkümu bıçakla yaralamak ister. Bıçaklamaya çalıştığı mahkümla arasında hiç bir husumet olmamasına karşın, Brooks 50 yılını geçirdiği hapisane ve hapisane kütüphaneciliği işinden olacağı için kaygılıdır nitekim şartlı salıverilmesinden birkaç gün sonra özgür olmasına karşın intihar eder.Bu ölüm üzerine diğer mahkumlardan Red (Morgan Freeman) şöyle der:

“-Brooks burada kurumsallaşmıştı bildiği tek işi yaptı burada… Eğitimli ve kıdemli biriydi, kütüphaneciydi ama dışarıda bir hiç kütüphane kartı bile alamaz. Bu duvarlar tuhaf, önce nefret edersin sonra alışırsın, zaman geçtikçe dayandığın tek şey olurlar işte kurumsallaşma budur. Brooks bir hayat yaşadı, onun hayatını alıyorlar…

Düşünün bir an emekli olduktan sonra yapmayı hedeflediğiniz neler var veya yarın işsiz kalsanız hayata nasıl tekrardan tutunacaksınız? İnsanın çalıştığı işi sevmesi, günümüz şartlarında sevdiği işte çalışmasından daha önemli gerçi sevdiğimiz işin formatı da sevmediğimiz bir şekilde başkaları tarafından şekillendirilebilir ama en önemli olan dengeleri tutturabilmek… Hayatımız algılarımızdan ibaret! 2012 yılının ben herkes için “farkındalık” yılı olmasını ve sağlılkla geçmesini diliyorum.