Birkaç gündür sosyal medyada dolaşan bir iddia var. İddiaya göre Tibetli bir din adamı NASA'ya gönderdiği mektupta: " Bu yıl 21 Aralık 2012 tarihinden itibaren dünyanın, Galaksinin Sıfır hattından geçeceğini ve bunun sonucu olarak 7 Şubat 2013 tarihine kadar dünyamızda tam karanlık, tam sessisliğin hakim olacağını bildirmiş. Mayaların takviminden de aynı tarihi bir dönemin sonu olacağını çıkartıyoruz, yani bazı şeyler değişebilir gibi görünüyor. Kimine göre kıyamet alameti kimine göre ise iletişimin boyutunun farklılaşacağı "Altın bir çağın" başlangıcı olabilirmiş... Bir aydan az bir zaman kaldı, hep beraber göreceğiz...
Özellikle metropollerde yaşayan bir çok insanın hayatı zaten The Truman Show'da (1998 yapımı güzel bir filmdir) Jim Carrey'den hallice geçiyor. Aynı saatte, aynı saatin aynı alarm sesiyle uyanıp, aynı malzemelerden oluşan kahvaltıyı yapıp, aynı araba veya işyerinizin servisine binerek ( İnsanlar serviste bile aynı koltuklarda oturmayı tercih eder!) işinize gitmek aynı işleri tekrarlayarak geçirmekle sürer... Bu aynılıklar içinde işin en güzel yanı her gün herhalde aynı eş/sevgiliyi öpüp günün nasıl geçtiğine aldırmaksızın vakit geçirmektir; bilikte paylaşılan şeyler genelde aynı olsalar bile...Eşim/sevgilim yok diyenler de: "Allahım bu aynı kader ne kadar daha aynen devam eder? şeklinde aynı isyanlarda ve belki Fazıl Say'a inat arabesk dineleyerek belki de aynı gün ve saatte Muhteşem Yüzyıl izleyerek aynen Jim Carrey'in Truman Burbank'ı olarak geçirmektedir. Hal böyleyken 21 Aralık'tan niye korkalım ki! Tibetli eğer haklıysa belki de Tanrı bize değişim için fırsat sunacak! Düşünsenize Şubat ayına kadar zifiri karanlıktayız iletişim araçları çalışmıyor! Ne oldu biraz ürktünüz değil mi? Niye ürktünüz? Ürktünüz çünkü böyle bir döneme girersek kaybetmekten korkuyoruz Tüm aynılıklar bizim için adeta bir güvenli liman ve beyinleriimiz bizleri bu güvenli limanlar içinde galip gelmek için çabalamaya alıştırmış. Bizim gibi aynılıklar içinde yaşayanlarla hep beraber nasıl kazanabilirizi pek düşündürtmüyor egolarımız... Ancak, deprem gibi mesela, doğal felaketler karşısında beynimiz egolarımızı devre dışı bırakmaya progranlamış...
Eşinin seçimi olan kötü bir restorana davet edilen diğer eşin bütün gece "dırdır" etmesi galip gelmeye odaklı egomuzun eseri (yemek berbat!, servis rezalet!, garson felaket!) oysa, kazanmaya odaklı akıllı davet edilen eş yorum yapmıyor hatta tüm olumsuzluklara rağmen iyi gidenlere odaklanarak durumu övüyor. ABD'de araştırması yapılmış bu durumda sadece 20%lik bir azınlık kazanmaktan yana diğer 80% egosuna yenik kazanma hırsı ile tepki veriyor.
Tibetli haklı mı değil mi bir aya kadar öğreneceğiz ama dünyanın çeşitli sikluslar ile bazı evrelerden geçeceği de ve geçtiği de biliniyor yenilme korkumuzu bırakıp ama galip gelme tutkumuzdan da biraz feragat edersek belki de herkesin kazanacağı algılarımızın açılacağı muhteşem bir döneme gireriz kim bilir...