22 Mart 2012 Perşembe

ÖZFARKINDALIK -3


Özfarkındalık konusuna dair geçen son iki yazım okudum da biraz teorik gibi görünüyor yazdıkarımızı gerçek örneklerle pekiştirmemiz lazım…
Özfarkındalığı kendi duygusal dünyamızı tanımak bizi harekete geçiren dürtülerimizden haberdar olmak, bu dürtülerin bizim ve çevremizdeki diğerlerinin davranışlarını nasıl şekillendirdiğinin farkına varmamız olarak tanımlamıştık.
Özfarkındalığı yüksek olan insanlar güçlü oldukları alanlara yöneldiklerinde etraflarından gelen tüm yıldırıcı ve olumsuz görüşlerin kendilerini engellemesine izin vermezler. Örnek verelim :
Atatürk gerçekten tarihte kişiliği ve özfarkındalığı ile nadide örneklerden biridir. Çanakkalede göreve talip oluşundan başlayarak, Samsun’a deniz yolu ile çıkışı ki maceralı deniz yolculuğundan ziyade karaya ayak bastığında insanları örgütleme çalışmaları daha  fazla zorluk ve mücadele içermektedir. Mücadelesi cumhuriyetin ilanından sonrada siyasi hayatında sürmüştür.
 Niyazi Ahmet Banoğlu’nun Nükte ve Fıkralarla Atatürk isimli kitabından :
Kılıç Ali anlatıyor :
Onun büyük zaferlerde imzalı emirlerine pek rast gelinmez. Çünkü o, en tehlikeli yerlerde ilgililere emirlerini verir kumandana
 “ –Yaz gönder!” der geçip, giderdi.
 Bir gün arkadaşlarından biri ona :
-          Sizin imzalarınız yok, bir gün bunlar zaferleri kendilerine mal edebilirler demişri. Atatürk gülmüş sonra şöyle cevap vermişti:

-          Olsun ben gerekirse aynı şeyleri başka bir zaman, bir daha yapabilirim. Onlar beceremezler…
Bakınız yukarıdaki örnek gayet açıktır, nettir. Adeta ben yeteneklerimin farkındayım kendimin farkındayım ve kendime güvenirim mesajına süper bir örnektir.